İzlenimcilik

     Sanatsal üslup olarak izlenimcilik, gerçekçilik, manzara resmi ve 1830'lar ve 40'larda ortaya çıkan modern yaşam koşullarıyla ilgili tartışmalardan doğmuştur. "İzlenim" terimi , algının doğasıyla ilgili felsefi sorgulamalarda, fiziki dünyaya ait bilginin duyumsal izlenimler yoluyla mı edinildiği yoksa dünyaya ilişkin duyumsal izlenimlerimizi fikirlerimizin mi şekillendirdiği yönündeki tartışmalarda kullanılmıştı.  Terimin henüz tamamlanmamış yağlıboya taslakla ilgili  sanatsal bir kullanımı da vardı. 19. yüzyılın başından itibaren romantik sanatçılar taslağa, resmin yaradılışının en saf ifadesi olarak  yeni bir değer atfediyor ve böylece bu tür etüd ve eskizler koleksiyon parçası olarak  piyasada alıcı buluyordu. 

Le Grenouillère, Renoir 1869


    Terim yeni değildi, ancak kamusal alanda sergilenen resimler için ilk defa kullanılıyordu. 1870'lerde "izlenimci" terimi Manet, Monet, Morisot, Pisarro, Renoir, Alfred Sisley, Cézanne, Guillaumin, Caillebotte ve Degas'ın eserlerinin temsilcileri olduğu yeni ve modern bir resim eğilimini tanımlamakta yaygın olarak kullanılmaya başladı. Terim ilk kez 1874'te Louis Leroy tarafından, Monet'nin İzlenim: Gündoğumu eserinin de dahil olduğu bir toplu sergi eleştirisinde düşmanca kullanılmış olsa da, sanatçılar tarafından hemen benimsenmişti. " İzlenimciler" eserlerini 1874-1886 arasında sekiz sergilik bir seride birlikte sergiledi. İzlenimcilik Fransız sanatında gelenekten kopuş ve çağdaş konulara yönelik artan yeni talebin bir parçası olarak görülüyordu. 

    Sanatçılar genelde bir resmin öncelikle diğer sanatçıların çalışmalarıyla mukabele halinde olması gerektiği fikrini reddetmiş, eserlerinin gördükleri nesnelere ilişkin duyumları ve izlenimleri resmederek doğrudan doğaya bir cevap olduğunu söylemişlerdi.  Yine de çalışmaları üzerinde Delacroix'nin cesur renkleri ve hareketli kompozisyonlarının ; Manet'nin özlü fırça kullanımının, " yaşam dilimi" kompozisyonlarının ve modern Paris'ten aldığı konuların; Courbet, Eugene Boudin ve Jongkind'in " "izlenimsel" manzaralarının ve Barbizon ressamlarının büyük etkisi vardı. Adını, Barbizon köyü civarında  en plain air  ( açık hava ressamlığı) resim yapmalarından alan ve aralarında Daubigny ve Thèodore Rousseau gibi sanatçıların olduğu Barbizon ressamları, ticari olarak üretilen  tüp içindeki boyaları ve taşınabilir şövaleleri sayesinde doğrudan doğadan çalışıyorlardı. Resimleri çok güçlü bir ışık , ruh hali ve atmosfer algısı yaratıyor, sanatçının mizacını ve doğayla kurduğu ilişkiyi yansıtıyordu. İzlenimci manzaracılar da büyük ölçüde onları takip etti. Daubigny'nin kalın fırça  darbeleri ve basmakalıp konuları onu özellikle genç ressamlar arasında popüler kılmıştı. 1870'lerde Pissarro ve Cèzanne, Corot ve Daubigny'ninkilere yakın konular seçerek Zola'nın deyimiyle "doğanın kuytu köşelerini sanatsal ruhla" aktardılar.  Monet, Sisley, Renoir, ve Morisot  da açık havada resim yapanlar arasındaydı ve her ne kadar şehrin ve banliyölerin ultra modern görünümlerini tercih etseler de tekniklerini dünyanın uçucu anlarını yakalamak üzere geliştiriyorlardı. 1870'lerde izlenimciliği aynı kılan şey, yenilikçi sanatsal teknik ile o zamana dek uygun olmadığı düşünülen konuların bir araya gelmesiydi. Yeni Paris'i keşfederken sanat alanında da çığır açtılar.


Kaynak: DEGAS 500 Görsel Eşliğinde Yaşamı ve Eserleri  (İş Bankası Kültür Yayınları)

Yazar: Jon Kear

  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Mısır Sanatı

Ayşe Celile Hikmet Uğuraldım (1880-1950) - İlk Türk Kadın Ressamlarımızdan...

Antik Yunan Sanatı (MÖ. VII. ve V. Yüzyıllar Arası)