Paul Cézanne Yaşamı

     Paul Cézanne,  18 Ocak 1839'da Fransa'nın güneyindeki Aix-en-Provence'te  doğdu. Louis-Auguste Cézanne ve Anne-Elisabeth-Honorine Auburt'un en büyük çocuğuydu. Anne ve babası Cézanne 5 yaşına gelene kadar evlenmemişti. Gayrimeşru bir çocuk olmasına rağmen, o dönem için alışılmadık bir şekilde, babası tarafından nüfusa kaydettirildi. Cézanne'nın kendinden 2 ve 10 yaş küçük iki kız kardeşi vardı. Babası Louis-Auguste başarılı bir iş adamı olmasına karşın kentin sosyal yaşamına hiç dahil olamadı. Bunun nedeni, büyük ölçüde, ilk iki çocuğu doğduğunda Anne-Elisabeth ile evli olmaması ve yaşamını kadın şapkaları ve tefecilikten kazanıyor olmasıydı. 

Paul Cézanne; Otoportre (1878-1880)

    Cézanne on yaşına geldiğinde gündüzlü öğrenci olarak Cizvit École de Saint-Joseph'e kaydoldu, bu okula iki yıl devam ettikten sonra 1852'de Aix'teki Collége Bourbon'a yatılı öğrenci olarak birinci sınıftan başladı. Collége Bourbon'a toplumun üst tabakalarından ailelerin çocukları gidiyordu. Burada geçirdiği altı yıl boyunca, sıradan bir okul yaşamı oldu. Klasik bir eğitim alıyordu, en çok fen bilimlerine, Yunanca ve Latinceye çalışıyor, klasiklere ve genel olarak edebiyata ilgisi artıyordu. En önemlisi Collége Bourbon'da kendisinden bir yaş küçük, ve meslek seçiminde derin bir etki yaratacak sıska bir çocukla arkadaş olmuştu. Bu çocuk Émile Zola idi. Cézanne'nın Zola'nın koruyuculuğunu üstlenip okuldaki kabadayıların eziyetlerine karşı onu kolladığı günlerden itibaren, iki çocuk ayrılmaz birer dost oldu ve bu dostluk uzun yıllar boyunca sürdü. Cézanne derslerde arkadaşından daha gayretliydi; ancak  Zola hızlı, keskin ve açık sözlüydü. Bir başka çocuk ileride optik ve akustik profesörü olacak olan Baptisin Baille' de onlara katıldı. Hep bir arada oldukları için onlara  (Üç Kafadar) adı yakıştırıldı. Cézanne, Collége Bourbon'a devam ederken 1856 'da Aix-en-Provence Sanat Okulu'nun akşam sınıfına yazıldı. Bu yıllar yaşamı boyunca kendini tam anlamıyla mutlu hissettiği az sayıdaki dönemden biriydi. Sonraki yıllarda bu dönemi şöyle anlatacaktı: " Biz üç arkadaş, üç haylaz çocuk, derslere çok sıkı çalışıyorduk, tatillerde ve derslerden soluk alabildiğimiz zamanlarda ise kendimizi son sürat kırlara atıyorduk. Temiz havaya, güneş ışığına ihtiyacımız vardı. Kışın soğuk ve diriltici havasına, ayaklarımızın altındaki donmuş zeminin gıcırtılı sesine bayılırdık." Bu arada Cézanne'ın aksi kişiliği de ortaya çıkıyordu. Sıklıkla, çoğu özgüvensizlikten kaynaklanan öfke nöbetlerine kapılıyordu. Üç kafadar, 1858'de Zola ve annesinin Paris'e  taşınmasıyla aniden dağıldı. Zola Paris'te bir nakliyat şirketinde katip olarak çalışmaya başladı. Cézanne'a sıklıkla Aix-en-Provenca'da yaşadıkları zamanları andığını yazıyor, arkadaşını kendisi gibi Paris'e gelmesi ve sanat kariyerine başlaması için ikna etmeye  çalışıyordu. 

    Cézanne'nın babası, azmi ve çalışkanlığı sayesinde maddi açıdan çok başarılı olmuş ancak, sosyal mevkii edinememişti. Bu nedenle oğlunun  hukuk veya bankacılık alanında meslek sahibi olarak  toplumda iyi bir konuma gelmesini istiyordu. Bu yüzden Cézanne, Zola'nın arkasından Paris'e gitmektense, babasının isteğini yerine getirerek Aix-en-Provence Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydoldu. Boş zamanlarında şiir yazmaya desen çizmeye, balık tutmaya, yüzmeye ve Saint-Victorie Dağı'na tırmanmaya devam ediyordu. Zola'ya mektuplarında  hukukun ona cazip gelmediğinden yakınıyordu. Bu sırada, yerel sanat okulu olan Belediye Desen Okulu'na devam ediyordu. Cezanne burada Joseph Gilbert'in geleneksel eğitiminden keyif aldı. Gilbert metoda önem veren kuralcı bir ressamdı; öğrettiği temel metotlar, sonraları Cézanne'ın işine çok yarayacaktı. Gilbert ayrıca öğrencilerine yağlıboyayı, suluboyayı, resim kopyalamayı, litografiyi ve heykel yapmayı öğretiyordu.

    Babasının servetinin faydalarından yararlanan Cézanne şükran duygusuyla hukuk fakültesine devam ediyor olsa da ödevlerini ihmal etmeye, gittikçe isteksizleşmeye ve sanat eğitimi almak için Paris'e gitmeyi bir takıntı haline getirmeye başladı. Babasını ikna  etmek için çok çabalayan  Cézanne en sonunda babasının rızasını alarak, 1861'in nisan ayında Paris'e taşındı.

    1860'larda Paris'in sanat dünyası hiç de yumuşak olmayan bir değişim sürecinden geçiyordu. Teknoloji ve toplumun gelişmesiyle biçimlere ve sanata dair yeni fikirler hızla ortaya çıkıyor, ama resmi sanat akademileri tarafından aynı hızla bastırılıyordu. Cézanne buraya,  sanatçı olma tutkusu için en sonunda birşeyler yapabileceğine inanarak, iyimser duygularla geldi. İleride arkadaşı ve akıl hocası olacak izlenimci Pisarro ile tanıştı.

    Cézanne babasının verdiği aylıkla arkadaşı Zola'ya yakın bir yerde mobilyalı bir oda kiraladı ve Académie Suissé'e kaydoldu. Burası geleneksel bir okul değildi; eski bir binanın ikinci katında, sanat öğrencilerinin rahat hareket ettiği bir mekandı. Öğrenciler yaygın bir uygulama olan plastik kalıplar yerine canlı bir modelden çalışıyordu. Herhangi bir sorgulama, müdahale ve kısıtlama olmaksızın, kendi üsluplarıyla çalışma ve kendi seçtikleri malzemeleri kullanma izinleri vardı. Cézanne'ı en çok cezp eden akademinin eski öğrencileriydi. Birkaç yıl önce Richard Parkes Bonington (1802-28), Delacroix (1798-1863) ve Courbet (1819-1877) orada tanışmışlardı. Cézanne kayıt olduğunda Camille Pisarro (1830-1903) 1855 den beri oraya gidiyordu. Claude Monet (1840-1926) okula 1859'da başlamıştı. Armand Guillaumin'in (1841-1927) kaydı da Cézanne ile aynı tarihteydi. Bu ilerici atmosfer Cézanne'ı cezb ediyordu. O ve Pisarro tanışır tanışmaz ahbap oldular. 

    Cézanne'nın Paris'e gelişi, yeni resimlerin Louvre Müzesi'nde sergilendiği Salon adı verilen populer yıllık sergiye rastlamıştı. Sergiyi Zola ile birlikte gezdi ve büyülendi. SALON , Paris Salonu, École des Beaux-Arts'ın (resmi sanat okulu) yıllık sergisiydi. İlki 17,yy'da gerçekleşmiş 19. yy'ın sonuna kadar Louvre'da düzenlenmiş, Cézanne'ın Paris'e geldiği esnada dünyanın en önemli sanat sergisi haline dönüşmüştü. Başlangıcında, son sınıftaki öğrencilerin eserlerini sergilemek için düzenlenirken, sonunda seçici kurula eser sunmak isteyen her sanatçıya açık hale geldi. Eseri sergilenen sanatçı genellikle şöhret sahibi olurdu.

    Cézanne Paris'e geldiğinde Louvre, Luxembourg Sarayı ve Versailles'daki kraliyet şatosunu ziyaret etti. Bunlar büyük sanatçıların eserlerini görebileceği yerlerdi. Tiziano (yaklaşık 1490-1576), Rubens (1577-1640), Michelangelo (1475-1564), Giorgione (yaklaşık 1478-1510), Velazquez, Raffaello (1483-1520), Zurbarán ve Ribera'nın koleksiyonlarını çalışacağı, eserlerini kopyalayacağı Louvre'un düzenli ziyaretçisi haline geldi. Çoğu sanat öğrencisinin aksine teknik doğruluğu amaçlamıyor, daha ziyade beğendiği eserlerden boya sürüş yöntemleri, kompozisyon biçimleri, palet seçimi ve konuların alışılmadık üslupta ele alınışı gibi alanlarda  çeşitli fikir ve yorumlar ediniyordu. Sabahları Académie Suisse'e katılmak, öğlenleri ise Louvre'da eser kopyalamaktan oluşan bir rutin oturtmuştu. Özellikle Rubens'e, İspanyol ustalara ve Delacroix'ya hayrandı. Ancak Paris'in sosyal yaşamına uyum sağlayamadı, kendini buraya ait hissetmiyordu, Güneyli aksanının ve taşralı tavrının daima farkındaydı. Académie Suisse'deki sanatçılar çoğu zaman onu kızdırırdı. Öfkeli çıkışları ona , kolay incinirliğine gönderme yapan "Lécorché" (derisiz adam) lakabını kazandırmıştı. Bütün bunların sonucunda Cézanne depresyona girdi ve Aix'e dönmekten söz etmeye söz etmeye başladı.  Zola Paris'ten ayrılmasını engellemek için ne kadar çaba harcasa da bir gün ona uğradığında Cézanne'ı bavuluyla ve paramparça edilmiş portrelerle bulacaktı.  Cézanne 1861 sonbaharında Aix'e geri döndü.

    Aix'e döndükten sonra ,yaşanan hayal kırıklığı ve umutsuzluk sonucu, Cézanne baba baskısına yenik düştü ve kasiyer olarak Banque  Cézanne et Cabassol'da çalışmaya başladı. Aynı zamanda Aix'deki  Belediye Desen Okulu'na tekrar katılarak akşam sınıflarını takip etti ve boş vakitlerini Ailesinin çiftliği Jas De Bouffan'da ve çayırlarda resim yaparak geçirdi.  Cézanne'nın kişiliği çelişkilerle doluydu. Takdir görmek istiyordu ama oldukça utangaçtı; hırslıydı ama evhamlıydı; çekingendi ama hırçındı; gururlu ama hassas; inatçı ama değişkendi hepsinden önemlisi, özgürdü. Ancak Jas De Bouffan'daki aile evine umulmadık şekilde ailesine  bağlandı. Geniş bahçeleriyle oldukça büyük olan malikane, yaşamı boyunca kendini en mutlu ve rahat hissettiği yerdi, zamanının çoğunu buralarda resim yaparak geçirdi. Ancak bir kaç ay sonra  Paris'ten ayrılmayı aceleye getirip getirmediği sorusu aklına takılmaya başladı. Huzursuzluk hissediyor, bankadaki görevi kendine uygunsuz buluyor ve sanattaki heyecan verici gelişim ve değişimleri takip edemiyordu. Eğer Paris'e gider ama sık sık Provence'a geri dönerse, çok uzun süre evden uzak kaldığında hissettiği yuva özleminin üstesinden gelebilirdi. Böylece Paris'e gitmeye karar verdi ve babası ile tekrar karşı karşıya geldi. Çok üzgünde olsa babası Paris'e geri dönmesine izin verdi. Ancak Resmi sanat okulu Beaux-Arts'a kayıt olmasını ve kendini tamamıyla akademik sanat derslerine vermesini içeren birtakım şartlar ileri sürdü. 

    Cézanne 1862 Kasım'da, 23 yaşında babasının uygun gördüğü bir miktar aylıkla  Paris'e geri döndü. École de Beaux-Arts'a başvurdu, ancak giriş sınavını geçemedi. üzülmedi, daima parçası olmak istediği Académie Suisse'ye kaydoldu. Buradaki derslerine devam ederken bir yandan da diğer öğrencilerle iyi geçinmek ve Café Guerbois'de onlarla daha fazla vakit geçirmek için daha fazla çaba gösterdi.  Cézanne Paris'te bu kez daha fazla ilerleme kaydetmeye kararlıydı. Renk ve yapı konusunda kendi özgün fikirlerini geliştirmeye başladı. Sanat dünyasında fark edilen ve kabul gören hevesi, kararlılığa dönüştü. Zola'nın desteği, bağlılığı ve gayretinin verdiği güçle Cézanne Salon'a eser sunmak için hazırlığa başladı.  Eğer bu yolla resmi onaylanırsa babası ile tatsız giden ilişkisi düzelirdi daha fazlası , saygı görmeyi ve kendi geçimini sağlayabilmeyi de istiyordu. Paris'te vaktinin çoğunu atölyede geçirdiği sade bir hayat kurmuştu. Babasının gönderdiği aylık sayesinde ve annesinin de yardımıyla, konforlu denebilecek bir yaşam sürüyordu.  

    Sanatçılar her yıl , devletin desteklediği Salon jürisine eserler sunuyorlardı. Seçici kurul, akademik üslupla çalışan ve aşırı tutucu görüşlere sahip sanatçılardan oluşuyordu. Bu kurul kendi değer  verdikleri akademik tekniklere uygun eserleri kabul ediyor, bu üsluptan uzaklaşan her ne olursa reddediyorlardı. Burası tanınmamış sanatçıların eserlerini sergileyebileceği tek yerdi. Yeni tavizkar tutumuyla Cézanne Salon jürisine başvurması gerektiğini kabul etti - en azından bir noktaya kadar. 1863'te Cézanne Salon'a iki resim sundu. Bunlar diğer bir çok sanatçının eşi benzeri görülmemiş eserleri ile birlikte reddedildi. Jüri bunun sanatın yüceliğini koruma amaçlı olduğunu savunuyordu. Bu şekilde reddedilen çok fazla sanatçı vardı, bu nedenle III. Napoléon duruma müdahale etti. Reddedilen sanatçıların eserlerini sergileyebileceği Salon de Refusés (Reddedilenler)  adlı bir sergi açtı. Cézann'ın bu sergide iki resmi sergilendi.

    Cézanne, 1864'den, 1869'a kadar her yıl ve ardından 1882'ye kadar çoğu yıllarda Salon'a eser sundu. Erken dönem portrelerinden biri kabul edilene kadar, eserleri her seferinde reddedildi. 1882' de bir arkadaşının tavsiyesi üzerine Cézanne 1866'da resmettiği Sanatçının Babası L'Éevément Okuyor ile başvurusunu yaptı. Salon'a sundukları arasında başarıya ulaşan tek eseri buydu.


Cézanne; Sanatçının Babası L'Éevément Okuyor


    Café Guerbois'de buluşan en aykırı sanatçıların eserleri bile Salon tarafından bazen kabul edilirken  Cézanne'nın yaşadığı tek şey reddedilişti. Tepki olarak her zamanki gibi Aix-en-Provence'daki çocukluk evinde inzivaya çekildi. Cézanne, 1869 kışında, 30 yaşındayken Paris'e döndü, Marie-Hortense Fiquet ile bu sırada tanıştı. Cézanne 1869'dan itibaren kadınlarla yakınlaştı, ancak henüz kendi geçimini sağlayamıyordu, maddi olarak tümüyle ailesine bağımlıydı. Hortense Fiquet; 19 yaşında, uzun, kahverengi saçlı, koyu renk gözlü bir kızdı. Kitap ciltcisi olarak yetişmişti, ancak Paris'te bir sanatçının modeli olarak çalışıyordu. Hortense, Cézanne'a modellik yaptıktan  sonra onun evine taşındı. Aralarında tutkudan çok arkadaşlığa dayalı bir ilişki vardı. Cézanne, Hortense'ı bir sır gibi ailesinden saklıyordu. Babası, oğluyla varlıksız bir kız arasındaki birlikteliği asla kabul etmezdi. 

    1871 yazının sonunda Cézanne Paris'e geri döndü. Hortense geri dönmekten memnundu ve artık bir bebek bekliyordu. 4 Ocak 1872'de Cézanne ve Hortense'nin oğlu Paul doğdu. Bir oğul sahibi olmak hoşuna gitse de Cézanne'nın yalnızlık duygusu devam ediyor; babasının metresinden ve çocuğundan haberdar olmasından korkuyordu. Bütün bunların yanında maddi sorunlarla da kuşatılmıştı. İçinde bulunduğu durumda, kaçınılmaz olarak içi kararmıştı. Neyse ki bu noktada Pisarro onu Pontois'te kalmaya davet etti. 1872 sonbaharında Cézanne ailesini buraya götürdü ve Pisarro'nun dairesine yakın bir otele yerleştiler. Cézanne on yıllık arkadaşlıkları boyunca onun sıradışı bir potansiyele sahip olduğu inancını hiç kaybetmeyen Pisarro ile birlikte olmaktan çok memnundu. Yaptığı işin önemine inanan biriyle birlikte olmaktan hava değişimi yaşamak onu rahatlattı ve kaygılarından uzaklaştı. Daha olgun ve sabırlı biri olan Pisarro, Cézanne'ı erken dönem eserlerindeki karanlık ve sarsıcı üsluptan uzaklaşmaya ve izlenimcilerin müstakbel fikirlerinin bazılarını benimsemeye sevk ederek ona tavsiyelerde bulunuyordu. 

        Doğal ışığa bağımlı olunması, sanatçıların akşam karanlığında çalışmayı bırakmak zorunda olmaları anlamına geliyordu. Paris'in dört bir yanında sanatçılar, fırça ve kalemlerini bir kenara bırakacak ve ışıltılı yeni başkenti yaratan pek çok kafeden birinde toplanacaklardı. Yerleşik akademik üsluplara itaat etmeye yanaşmayan sanatçı ve yazarlar1866'dan 1875'e kadar düzenli olarak Café Guerbois'da buluştu. Yeni fikirlerini tartıştılar ve onlara "les bohémes" (bohemler) ismini veren mevcut düzenden duydukları hayal kırıklıklarını paylaştılar.  Arkadaşlar haftada en az iki gün buluşurlar , ikindi ve akşamın geri kalan kısmını, mermer masaların etrafında amaçlarını tartışarak ve fikir alışverişinde bulunarak geçiriyorlardı. Başlangıçta Manet Café de Bade'e gidiyordu; ancak 1864'te Baudelaire, Bazille, Fantin-Latour, Pisarro, Renoir, ve daha sonradan da Cézanne'nın evlerine yakın olan, Batignolles bulvarındaki bir daireye taşındı. 1866'da Café Guerbois'in müdavimi olmaya başladılar. En sonunda Zola, romancı ve sanat eleştirmeni Louis Edmond Duranty (1833-80), Guillemet, Degas, gravürcü ve baskıcı Félix Bracquemond (1833-1914), şair ve eleştirmen Armand Sivestre (1837-1901), Monet, Sisley ve Doktor Gachet  gibi diğer kişilerde onlara katıldı.  Batignolles  grubu sanatçıları arasında giderek güçlenen yoldaşlık duygusu, onların Anonim Sanatçılar, Ressamlar, Heykeltraşlar ve Gravürcüler Topluluğu kurmasıyla sonuçlandı. Cézanne en başından beri bu topluluğun içindeydi. Başlıca amaçları seçici bir jüriden bağımsız grup sergileri düzenlemekti. 1873'te her ne kadar tartışmalara ve çok miktarda paraya mal olacaksa da, grup kendi sergisini düzenlemeye karar verdi. Özel olarak herhangi sanat üslubunu desteklemeye niyetlenmediler; daha ziyade, insanları eserlerini görmeye ve değerlendirmeye davet ettiler, 1874'te sergi için yer buldular. İzlenimcilik terimi, 1874 teki bu bağımsız sergiden türetildi.

    Pisarro, Cézanne'ı sergiye davet ettiğinde, topluluğun diğer üyeleri arasından bir itiraz yükseldi. Sanatının ziyaretçileri hayal kırıklığına uğratacağına inanıyorlardı ve bazı resimlerini göndermeye niyetlenmiş olan Manet, onları hemen geri çekti. 30 sanatçının , 165 eserinin sergilendiği bağımsız sanat sergisi bir ay sürdü ve bu sürede 3500 kişi sergiyi ziyaret etti. Cézanne'nın sanatı özellikle küçümsendi ve ağır bir şekilde eleştirildi,  diğer taraftan Cézanne'nın ilk başarılarından biri gerçekleşti ve varlıklı bir yatırımcı, Cézanne'nın " Asılan Adamın Evi" adlı eserini satın aldı. 1877' de izlenimciler üçüncü bağımsız sergilerini düzenlediler. Bu sergiye yalnızca 18 sanatçı katıldı. Cézanne'ın 16 eseri dahil toplamda 241 eser sergilendi. Bu sergiye  önceki iki sergiye oranla çok daha fazla kişi ziyaret etti. Herşeye rağmen eleştirmenler Cézanne'a karşı çok daha kırıcıydı. Bu sergide maruz kaldığı aleni hakaretler nedeniyle Cézanne bunalıma girdi, hayal kırıklığına uğradı ve daha fazla içine kapanıp geri çekildi. 40 yaşına yaklaştığının ve hala muazzam bir mali sıkıntı içinde olduğunun farkına vardı. İzlenimcilerin sonraki sergilerine katılmamaya karar verdi. Diğer sanatçılar devam etmesini istedi ancak o Salon'a kabul edilmeye odaklanmaya karar vermişti. 

    1886 yılı Cézanne için zor bir yıldı. Senenin başında Zola'nın, Cézanne'nın yaşamını, Cézanne'da derin yaralar açan Eser adlı kitap yüzünden  Zola ile arkadaşlığı kopmuş, ailesinin 14 yaşındaki oğlunu nüfüsuna geçirmesi ve Hortense ile evlenmesi gerektiği konusundaki baskıları nedeniyle 1886 yılı sona ererken Hortense ile evlenmişti. Cézanne'nın evliliğinden altı ay sonra babası Louise Auguste , 88 yaşında hayatını kaybetti. Artık ailenin reisi Cézanne'dı ve hayatında ilk kez zengindi ve kendi geçimini sağlayabilecek durumdaydı.

    1890'ların başına gelindiğinde, sanat dünyasında Cézanne'ı destekleyen, ona hayran olan ve saygı duymaya başlayanlar ile onunla hala dalga geçenler arsında belirgin bir karşıtlık vardı. Resmi sanat çevreleri ve Zola'nın kendi çevresi onun sanatını küçümser bir tavırla eleştirmeye devam ederken, Cézanne Paris'teki pek çok avangard sanatçı ve eleştirmenin olumlu yönde ilgisini çekiyordu.  Bu yıllarda eserleri kabul görmeye başladıysa da, kendisi zihinsel bir karmaşa içindeydi. Çevresindekilere güvenmiyor, arkadaşlarını üzüyor ve kendini Aix'e daha çok hapsediyordu. 

    Cézanne'ın sanatı, yaşamı boyunca gelişse de "küçük his" dediği şeyi yakalama amacına sadık kaldı. Buna ancak saatler süren gözlemden sonra ulaşıyordu ve hatta bir esere onu nasıl yakalayacağına karar vermeden başlamıyordu. Hayranları bunun farkına varmıştı; ancak sanatını anlamayanlar bunu göremezdi. Bir atmosferden ziyade tüm motifin özüydü bu 'His'si edilgen bir izlenim değildi, gözle görülüyor ve akabinde akıl yoluyla düzenleniyordu.

      Ekim 1897'de, 83 yaşındaki Anne-Elisabeth-Honırine Cézanne öldü. Yaşamı boyunca annesine çok yakın olan ve son yıllarında ona bakan Cézanne için kederli bir zamandı. 

    Cézanne yavaş yavaş kabul görmeye başlayınca eskisinden bile daha az temaya yoğunlaşmaya ve Aix'ten nadiren ayrılmaya başladı, sanatına olan bağlılığı ölümünü hızlandırdı. Vücudu zayıf düşmüştü ve 15 Ekim 1906'da resim yapmak için dışardayken bir fırtınaya yakalandı. Bilincini kaybetti ve birileri onu eve taşıdı. Sekiz gün sonra , 23 Ekim 1906'da, zatürre'den öldü.


Kaynak: CÉZANNE , 500 Görsel Eşliğinde Yaşamı ve Eserleri , (İş Bankası Kültür Yayınları)

Yazar: Susie Hodge

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Mısır Sanatı

Ayşe Celile Hikmet Uğuraldım (1880-1950) - İlk Türk Kadın Ressamlarımızdan...

Antik Yunan Sanatı (MÖ. VII. ve V. Yüzyıllar Arası)