Paul Cézanne Genel Bakış

     Paul Cézanne, yaşadığı dönemde geniş kesimlerce takdir edilen bir sanatçı değildi ve özgüvensizlik içini kemiriyordu. Ancak, sanat dünyasında ileriki yıllarda öne çıkacak büyük isimlerin çoğunu etkilemesi nedeniyle, günümüzde geç 19.yüzyıl ve erken 20.yüzyıl sanatının öncülerinden kabul edilir.

Paul Cézanne; Otoportre ; 1889-1890 


   Pablo Picasso(1881-1973) 1907 Temmuz'unda Paris'teki atölyesinde arkadaşlarına ve yakınlarına Avignonlu Kızlar'ı gösterdiğinde sanat dünyasında bir çığır açmıştı. Bu dev tuvalin ön planındaki imge, eserleriyle sanat simsarı Ambroise Vollard'ın galerisinde karşılaştığı Cézanne'a adanmış bir ölüdoğaydı.  Avignonlu Kızlar, kübizme giden yolda büyük bir adım olarak kabul edilmiş ve Picasso bu yolda Cézanne'ı ilham kaynağı olarak görmüştür. Cézanne'nın geç dönem eserlerinden ilham alan kübizm, sanatta gerçekliği temsil etmenin yeni bir yoluydu. Cézanne'nın vizyonu kübizmin yanı sıra diğer pek çok 20.yüzyıl sanat hareketinin başlangıç noktası olmuştu. Onun fikirlerinin Gaugin, Picasso, Malevich, Matisse, Klee, Braque, Gris, Kandinsky ve Duchamp gibi sanatçıların üzerinde derin bir etkisi vardı. 20.yüzyıl sanatının iki dev ismi Picasso ve Matisse, Cézanne için "o, hepimizin babası" demişti.


Avignonlu Kızlar,  Picasso

    Cézanne bugün modern sanatın gelişiminde büyük bir öncü kabul ediliyorsa da, en yakın arkadaşı Emilé Zola'nın (1840-1902) Eser (L'oeuvre) adlı romanını yazdığı 1885 durum farklıydı. Zola, romanındaki mahkum kahramanı yaratırken Cézanne'dan ilham almıştı; O da aynı fiziksel görünüme, inatçı ve havai mizaca sahipti, kadınlar karşısında çekingendi; hırsına ve özgüvensizliğine, giderek artan bir içe kapanma ile deliliğiyle nam salma durumu eşlik ediyordu. Zola'nın mektuplarında Cézanne'ı bir dahi olarak gördüğü açıktı; ama başarısız bir sanatçıyı anlattığı hikayesi, uzun arkadaşlıklarını sonlandırmıştı. Ölümünün üzerinden geçen elli yılı aşkın süre boyunca Cézanne'ın adı bu deha ve başarısızlık ikilemi ile anıldı. 

    Cézanne'ın kişiliği sanatından ayrılamaz. çelişkilerle dolu biri olarak, hem kendine çok inanır, hem de sıklıkla kendinden şüphe duyardı. Cézanne resim konusunda tutkulu, ama esas olarak kendi kendini eğitmiş biriydi. Her eserini büyük bir özenle ele alırken, resmini bitirme aşamasında çoğu kez ümitsizliğe kapılır ve kendini yetersiz hissederdi; çünkü fikirlerini gerçekleştirme konusunda bir kez daha başarısız olduğunu düşünürdü. Ailesinden, arkadaşlarından, ve sanat dünyasından gelen muhalefete göğüs gererek, "doğa ile uyum" arzusunu gerçekleştirmek için aralıksız çalışacaktı.

    İzlenimci arkadaşları gibi Cézanne'da resimdeki hakikat ile meşguldü. Bir keresinde Monet için 'Monet sadece bir göz; ama Tanrım ne göz!' demişti. Fakat Monet ve diğer izlenimcilere hayranlık duysa da, onların yaptığı gibi sadece karşısında duran şeyi resmetmenin ötesine geçen fikirler geliştirmişti. O doğanın bütününü yakalamak istiyordu, sadece güneşin doğa üstüne düştüğü anı değil. İzlenimciler Paris caddelerinin ve yakınlardaki kırsal bölgelerin titrek ışığını resmederken, Cézanne yeni bir resim biçimi ortaya çıkarmak için Aix-en Provence'da inzivaya çekildi. Her yüzeyin altında özsel yapının, doğayı inşa eden temellerin var olduğunu düşünüyordu.  Bu yapı üzerine hangi ışık düşerse düşsün hiçbir zaman değişmezdi. Fakat  yüzey detaylarının aksine, temel çerçeve her zaman belirgin değildi, dolayısıyla resimlerini çok dikkatli düzenlemek zorundaydı. Cézanne "Doğayı silindir, küre ve koni biçiminde ele almak" istediğini söylüyordu. Bunun anlamı onun resmettiği her şeyde yalın şekiller ve yapılar arıyor olmasıydı. Neredeyse matematiksel hesaplarla, her şeyin tuvalde nerede durması gerektiğini belirliyordu.  Her renk bir diğeriyle dengelenmeli, her fırça darbesi doğru yönde olmalıydı. 

    Cézanne 15. yüzyıla dek uzanan Batı resim geleneğiyle tüm köprüleri atan sanatında vurguyu gerçekçilikten farklı unsurlara doğru taşıyan ilk sanatçıydı.  Bu radikal bir tutumdu ve kuşağının ressamları da kamuoyundan ve eleştirmenlerden çok önce onun bu dehasının farkına varmıştı.  Pisarro'nun 1895'te oğluna yazdığı mektup her şeyi özetliyordu; " Kimi sanatseverleri, izlenimcilerin arkadaşlarını Cézanne'da olağanüstü ve az bulunur nitelikler olduğuna ikna etmek için ne kadar uğraş verdiğime inanamazsın. Bana kalırsa insanların bunun farkına varması yüzyılları bulacak." 

    Cézanne'nın sanatının ayırt edici yanı, gözle görülür nesnelliğidir. Fakat eserleri aslında çoğunlukla iç dünyasına ve onu kuşatan hayata ilişkin algılarına tercüman olur. Belki erken dönem karanlık ve sert tabloları hariç, eserlerinde mizacı, verdiği mücadele ve maruz kaldıklarından duyduğu keder pek belirgin değildir.  Sanatında gelişme kaydettikçe, doğanın iç bağlarına ve etkileşimine inancı artmış; her şeyin, tüm doğayı kapsayan bir görüngünün parçası olarak birbiriyle ilişkili olduğunu göstermeye çalışmıştır. Hayatını doğanın hakikatini ve kargaşasını resmetmeye adamış ve bu süreç, erken 20.yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olmasıyla sonuçlanmıştır. 


Kaynak: 

CÉZANNE 500 Görsel Eşliğinde Yaşamı ve Eserleri (İş Bankası Kültür Yayınları)

Yazar:Susie Hodge

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Mısır Sanatı

Ayşe Celile Hikmet Uğuraldım (1880-1950) - İlk Türk Kadın Ressamlarımızdan...

Antik Yunan Sanatı (MÖ. VII. ve V. Yüzyıllar Arası)