Yaşama Sanatı - Kendine Yetki Vermek


          Kendi hayatlarımız da kendi ihtiyaç ve isteklerimiz ile bağlantıya geçemediğimiz birçok durumla karşı karşıya kalırız. Çünkü çoğunlukla bize öğretilen veya bizden istenen, çevreye uyum sağlamamız,  toplumun beklentilerini karşılayacak şekilde davranmamızdır.  Etrafımızdaki insanlara adapte olmaya ve kast etmediğimiz o kadar fazla şey söylemeye veya yapma ya o kadar alışmışız dır ki neye ihtiyacımız olduğunu bile bilmiyor olabiliriz. Diğerlerine çok az güvenimiz olmasının temel sebeplerinden biri hayatla ve insanlarla olan ilişkilerimizde kendimizi yetkilenmemiş hissetmemiz dir. Kolaylıkla diğerlerine teslim oluruz ve sindirilmiş hissederiz özellikle ortada bir yüzleşme tehdidi varsa. Bu içimizde kendimizi kötü hissetmemize yol açar, bütün bunların sonucunda da  çaresiz hisseder ve kendimizi ya daha güçlü olmadığımız için sertçe suçlarız ya da diğerlerini bize karşı daha duyarlı olmadıkları için suçlarız.






              Kendine yetki verme meselesi belki de hayatta karşılaştığımız en hayati meselelerden biridir. Ustalık hissiyatı olmadan, yani hayatta bir derece özgüven ve özsaygı ile kendi yönümüzü çizebilme kabiliyetimiz olmadan, kolayca kurban edilmiş ve çöküntüye uğramış hissedebiliriz. Güçsüz ve kurban edilmiş hissetmemiz  kendimize verdiğimiz değeri siler.

          Uyumlu olmak ve sevgi almak uğruna başkalarının isteklerine göre davranırız. Eğer ihtiyaçlarımızın ne olduğunu bile bilmiyorsak onları ortaya koymak zordur veya bilsek bile onları ortaya koymaktan korkuyoruzdur. Bazen geçmişe baktığımızda hakkımızı korumadığımız veya bir başkasının sınırlarımız içine girmesine izin verdiğimizi keşfederiz ama artık iş işten geçmiştir. Kendimize bir daha ki sefere kendimizi ifade edeceğiz dememiz bir işe yaramaz çünkü sıklıkla bu gerçekleştiğinde kendimizi çiğnediğimizi  veya bir başkası tarafından çiğnendiğimizi geç olana bazen de çok geç olana kadar fark etmeyiz.

          Açılmaya ve güvenmeye olan özlemimiz ile güçlü hissetmeye olan ve kendimizin ustası olma tutkumuz arasında ikiye bölünürüz; sevilmeye olan özlem ve kendimize karşı dürüst olma arzusu arasında.

        Birisine ne kadar yakın olursak, bu çelişki çoğunlukla daha da uç noktaya gider. Kronik hale gelen yetkisizlik hissi ile şu iki yoldan birini kullanarak başa çıkmaya çalışırız. Ya kendimizi izole ederiz, sürekli bir şekilde şüpheci ve tetikte hisseder, herkesi belli bir mesafede tutar ve kendimize kırılgan olma izni vermeyiz ya da boyun eğeriz. İzolasyonda yetkisizliğin  acısına karşı kendimizi hissizleştiririz. İkinci durumda sevgiye ve ilgiye olan açlığımız  ihtiyaçlarımıza ve hislerimize aldırmayan birini içeriye davet etmemize yol açar. Bu başa çıkma mekanizmalarının ikisi de bizi herhangi bir şekilde ustalığı hissetmenin yakınına bile getiremez.

        Çoğunlukla enerjimiz yüksek olduğunda kendimize yetki verdiğimizi hissediyor ve çaresiz kafası karışmış ve hayat veya biri tarafından ezildiğimiz zaman yetkisiz hissediyoruz. Yetkilendirilmemizi  sadece merkezimizde güçlü ve kendini ifade eder hissettiğimiz zamanlara dayandırdığımızda kendimize karşı kırıcı oluyoruz. Bir çoğumuzun başına geldiği gibi özsaygımız yaralandığında o kadar şoka gideriz ki çoğunlukla kendimizi hissedemez ve doğru düzgün cevap veremeyiz. Ve sıklıkla ne istediğimizle, ihtiyaç duyduğumuzla, düşündüğümüzle bağlantımız o kadar kopuktur ki kendimizi ihanet ettiğimizi sonradan keşfederiz.

          Yetki vermeyi kendimize derin bir seviyede "EVET" dediğimizde öğreniriz. Bu, her dakika kendimizi şefkatle hissederek ve bulduğumuz her neyse kabul etmek manasında gelir. Bu alandan doğrumuz ve kuvvetimiz aynı anda kendiliğinden yüzeye çıkar.

Kendine Yetki Vermenin İki Yönü


  1. Yetki Vermenin Dişi Yönü

          Bu tehdit altında, çaresiz,  sindirilmiş, güçsüz, kafası karışmış, paralize olmuş, korkmuş güvensiz ve/veya çökmüş hissettiğiniz anlarda kendimizi yakından gözlemlemeyi ve hissetmeyi kapsar. Güçlü bir şekilde cevap vereceğimiz veya cevap verebileceğimiz beklentisi veya baskısı olmadan gözlem yapar ve hissederiz. Şok o kadar yoğun olabilir ki tek yapabildiğimiz sadece durumun tamamını gözlemlemek olur.

         Bu diğer bir insan bizden bir şey istediğinde veya hayatın güçlüklerinin bizi boğduğunda kışkırtan korkuları fark etmek ve hissetmek mânâsına gelir.  Normal olarak bu gibi durumlarda, o anda değilizdir; itaat ederek geri çekilerek veya bağlantıyı kopararak durumdan kaçarız. O anda olmak ve içeride olan hissetmek çok büyük miktarda cesaret gerektirir. Korkuların ne kadar derin olduklarını hayal etmek zordur. Yetkilendirme anda kalmaya ve korku ve korku ile bağlantılı olan bedendeki belli belirsiz duyumları hissetmek için cesaret ve taahhütü bulmakla meydana çıkar.

           Yavaş yavaş zamanla ve sabırla bu korku verici durumlarda sadece panik içindeki bir çocuk olmadığımızı, aynı zamanda kaçmak yerine kendimizi hissetmek için kuvvetimiz ve taahhütünüz olduğunu da fark etmeyi öğreniriz. Deneme ve yanılma yoluyla ve "doğru yapma" baskısı olmadan ,anda kalmaya ve hissetmeye olan taahhütümüzü koruduğumuzda  neyin bize doğru geldiğini ve neyin gelmediğini keşfetmeye başlarız.

      2. Kendine Yetki Vermenin Erkek Yönü

           Bu bir başkası tarafından onaylanmama ve yargılanma riski olmasına rağmen küçük riskler olarak neye ihtiyacımız olduğunu ve ne istediğimizi ifade etmeyi kapsar. Bunun yanı sıra korkularımızın bizi işleri sürüncemede bırakmaya veya kendimizi geri çekmeye doğru götürmemesi için ufak adımlar atmaya kendimizi adamayı kapsar.  Bu doğru şeyi yapmak veya söylemekten çok, basitçe yeni, farklı ve kalbimize daha yakın olan bir şekilde davranmak için risk almaktır - yapmaktan çok korktuğumuz bir şeyi yapmaktır. Küçük riskler almak muazzam bir şekilde dönüştürücüdür derin bir içsel değişim üretirler. Korkularımız giderek azalır ve kendimiz hakkındaki içsel hissiyatımız  geri döner.

         Erkek yönünün önemli başka bir tarafı da vücuda daha fazla hayat enerjisi ve farkındalık getiren bir şey yapmaktır. Bu spor yapmayı, savaş sanatları ile ilgilenmeyi, dansı, vücut farkındalığı egzersizlerini, ağırlık kaldırmayı, doğada vakit geçirmeyi, bir müzik aleti çalmayı, resim yapmayı , bize ilham veren ve neşe getiren herhangi bir şey yapmayı kapsar.  Vücudumuzda ve vücudumuzla bağlantı içinde kalmamıza yardım eden herhangi bir şey bizi birisi veya bir durum tarafından tehdit altında olduğunuzu hissettiğiniz zamanlarda anda kalmamızı sağlar


       Yetkilendirme ile ilgili olarak anlaşılması gereken en önemli şey şudur ki korkularımızı kabul etmezsek (dişi taraf)  risk alan erkek tarafına geçemeyiz. Risk almak korkularımızı ve güvensizliklerimizi derin bir şekilde kabul etmekten feyz almalıdır. Yetkilendirmenin temeli, çok fazla korku olsa bile yanlış olan hiçbir şeyin olmadığına dair derin içsel hissiyatın varlığına dayanır.











Kaynak: İlişki Sanatı - Krishnananda & Amanda

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Mısır Sanatı

Ayşe Celile Hikmet Uğuraldım (1880-1950) - İlk Türk Kadın Ressamlarımızdan...

Antik Yunan Sanatı (MÖ. VII. ve V. Yüzyıllar Arası)