Yaşama Sanatı - Yalnızlığın İyi Hali

        Yalnızlık çoğu insan için öylesine  güçlü ve acı verici bir tehdittir ki tek başına olmanın pozitif yanlarını algılayamazlar ve hatta kimi zaman yalnız kalma ihtimalinden korkarlar. Çoğu insan "yalnız olduklarını anlama korkusundan mustariptir" der Andre Gide, " ve bu yüzden kendilerini asla bulamazlar".  Çoğu zaman insanlar sosyal ortamlarda bu buluşmadan keyif alarak arkadaşlık, deneyimlerin paylaşılması ve samimiyet duygularını yaşamak için değil yalnız olmadıklarının kanıtı olarak  bulunurlar.



            Boşluk ve yalnızlık duyguları birlikte ilerler.  Örneğin duygusal bir ilişkideki ayrılıktan sonra insanlar "boşluk" duygusuna kapılırlar. Çünkü insan ne istediğine yahut ne hissettiğine dair içsel tutarlılığa sahip değilse travmatik değişiklikler yaşadığı bir dönemde kendisine öğretilmiş olan istek ve  amaçların artık bir güvence ya da yön bulma becerisi sağlamadığını, yani toplumun karmaşasının ortasında içsel bir boşluk duygusuna kapıldığını hissederek bir tehlikenin farkına vardığında doğal tepkisi durup çevresindeki insanlara bakmaktır. Onların kendisine bir yön duygusu, ya da en azından korkuya kapılan kişinin sadece kendisi olmadığını bilmenin rahatlığını sağlamalarını umar. Dolayısıyla boşluk ve yalnızlık temel endişe deneyiminin iki ayrı evresidir. 

          Yalnızlık duygusunun insanın kendini boş hissedip korkuya kapıldığında ortaya çıkmasının nedeni yalnızca sürünün içinde güvende olan vahşi bir hayvan gibi güvende olma isteği değildir. Başkalarına duyulan özlem de kişinin kendi içindeki boşluğu doldurma çabasından ibaret değildir.  Tabi kişinin kendini boş yahut endişeli hissettiğinde bir insanın arkadaşlığına gereksinim duymasının  nedenlerinden biri de budur. Bunun daha temel nedeni yalnızlık hissinin bir parçasının da insanın kendini yönlendirebilmesi için başka insanlara ihtiyaç duymasıdır. 

            Ancak yalnızlık hissinin bir başka önemli nedeni de toplumun sosyal kabul görmeye verdiği değerdir. Bu, endişemizi azaltmak için yahut bir prestij olarak başvurduğumuz yöntemlerden biridir. Dolayısıyla, sonsuza dek aranan ve asla yalnız kalmayan biri olarak "toplumsal başarıya" ulaştığımızı kanıtlamamız gerekir. Kişi beğeniliyorsa, yani toplumsal anlamda başarılıysa yalnız kalmadığı düşünülür, beğenilmemek yarışta kaybetmek anlamına gelir. " Güncel kalma" baskısı; insanların başkalarıyla bir arada olduklarında aldıkları keyif ve hissettikleri samimiyet , edindikleri duygu, düşünce ve deneyim zenginliği gibi gerçekçi dürtülerden çok daha baskın çıkar. 

        Modern insanın yalnızlığının diğer yüzüyse yalnız kalmaktan duyduğu derin korkudur. Toplumda da bilinen (yanlış bilinen) yalnızlığın iyi bir şey olmadığıdır. Geçici bir süreliğine "her şeyden uzaklaşmak" için yalnız kalmayı istemek bir nebze hoş görülebilir. Ancak kişi sosyal bir ortamda dinlenme ya da kaçış yöntemi olarak değil de sadece keyfini çıkarmak için yalnız kalmak istediğini söylerse insanlar onda bir tuhaflık olduğunu , dışlanmışlara özgü bir aura ile dolaştığını yada bir tür hastalığa yakalandığını düşünürler. Ve eğer kişi zamanının çoğunu yalnız geçiriyorsa insanlar onun başarısız olduğunu düşünme eğilimindedirler, çünkü akılları bir insanın yalnız kalmayı tercih edebileceğini almaz.

             Elbette ki insanlar her çağda yalnızlıktan korkup  ondan kurtulmaya çabalamıştır. On yedinci yüzyılda Pascal  insanların kendilerini meşgul etme çabaları ile ilgili " İnsanoğlunun mutsuz olmasının nedeni odasında sessice ve huzur içinde oturmasını bilmemesidir. İnsanlara hayırlı gelen tek şey, kim olduklarını düşünmekten onları alıkoymak... Kumar, savaş ve yüksek mevki sahibi olmak isteği bu yüzden bu kadar çok rağbet görüyor." demiştir.  Yüzyıldan daha fazla zaman önce Kierkegaard kendi çağıyla ilgili şunları yazmıştır: " Nasıl ki Amerika'nın ormanlarında vahşi hayvanları uzak tutmak için meşaleler, çığlıklar ve zil seslerine başvuruluyorsa insanlar da yalnızlığa dair düşünceleri uzaklaştırmak için çeşitli oyalayıcılar ve gürültü teşebbüslerine başvurmaktadır." Ancak günümüzdeki fark yalnızlık korkusunun çok daha yoğun olması ve ona karşı geliştirilen savunmaların  ( oyalayıcılar, sosyal etkinlikler ve "beğenilme") daha katı ve zorlayıcı olmalarıdır. 

          Her insan kendi gerçekliğine dair hislerin çoğunu başkalarının kendisi hakkında söyledikleri ya da düşündüklerinden edinir. Fakat çoğu insanın kendisine dair gerçeklik duygusu konusunda başkalarına olan bağımlılıkları öyle bir noktaya varmıştır ki onlar olmadan var olma hissini yitireceklerini düşünürler. Kumda akan su gibi " dağılacaklarını" hissederler. İnsanların çoğu hayatlarını sürdürebilmek için başkalarına dokunmak zorunda olan körlerden farksızdır. 

         Sosyal kabul görmek, başka bir deyişle "beğenilmek", yalnızlık hissini uzak tuttuğu için son derece güçlüdür. Kişi tanıdık bir sıcaklıkla çevrilidir; gruba uyum sağlamıştır. Yalnızlığını geçici bir süreliğine de olsa unutmuştur; fakat bunun bedeli başlı başına bir benlik olarak varlığından vazgeçmektir. Ve onu uzun vadede yalnızlıktan yapıcı bir şekilde kurtarabilecek tek şeyi, kendi içsel kaynaklarını, gücünü ve yönelim duygusunu geliştirerek başkalarıyla ilişkilerini bu temelin üzerine oturtmayı reddeder. Ne kadar "birbirlerine yaslansalar" da bu " doldurulmuş insanlar" önünde sonunda daha da yalnızlaşmaya mahkumdurlar, ne de olsa içi boş insanlar sevmeyi öğrenmelerini sağlayacak bir temelden mahrumdurlar.

             " Kimi komşusuna kendisini aradığı için gider, kimi de kendisini yitirmek istediğinden. Kendinizi kötü sevmeniz yalnızlığı size zindan eder." der Nietzsche. Kendini ve diğer insanları güzel sevmek, gerçekten sevmek önemlidir. Ve sevgi insanda her zaman kendiliğinden gelişen bir duygu değildir.  Sevmeyi öğrenmek gerekir. Sevgiyle.....

Kaynak: Kendini Arayan İnsan- Rollo May



             

                  
              


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Mısır Sanatı

Ayşe Celile Hikmet Uğuraldım (1880-1950) - İlk Türk Kadın Ressamlarımızdan...

Antik Yunan Sanatı (MÖ. VII. ve V. Yüzyıllar Arası)