Vincent van Gogh (1853-1890)

                    Vincent van Gogh  kulağını kesip bir fahişeye "hatıra kalsın diye hediye" eden, kendi kendini yetiştirmiş,  yaşadığı dönemde hiç tablosu satılmamış günümüzün  bilinen en değerli  ressamlarından dır. Hayatının on yıldan daha az zamanında resim yapmış 860 'ı yağlı boya olan yaklaşık 2100 çizim ve resim çalışması üretmiş bunların çoğunluğunu hayatının son üç yılında yapmıştır. 


Vincent van Gogh,
 Otoportre, Kulağı kesik


              Vincent van Gogh 1853 yılında Hollanda'nın kuzeyindeki bir kasabada Protestan bir rahibin oğlu olarak dünyaya  geldi. Değişik yatılı okullarda okuduktan sonra 1869'da amcalarından birinin Lahey'deki sanat galerisinde memur çalışmaya başladı, burada 1876 ya kadar kaldı, kendinden dört yaş küçük erkek kardeşi Theo ile ömür boyu sürecek mektuplaşmasına bu dönemde başladı. Memurluk görevini bırakan Van Gogh kısa bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Metodist Vaiz yardımcılığı görevine hazırlanmaya başladı. Bu arada Amsterdam Üniversitesinin İlahiyat Fakultesi'ne kaydolmuştu; ancak öğrenme güçlüğü çekiyordu. Başarısızlığa uğrama korkusuyla eğitimi yarıda bıraktı. Brüksel'de yazıldığı misyonerlik okulunda da dikiş tutturamadı. 1878'de harcamalarını kendisi üstlenerek Belçika'da maden işçilerinin yoğun yaşadığı Borinage bölgesine gönüllü misyoner olarak gitti. 

Vincent van Gogh , Patates Yiyenler

            
            Dinden çok  toplumsal yardım konularıyla ilgilenen van Gogh bütün çabasına rağmen oradaki insanlarla iletişim kurmayı başaramadı. İç çelişkilerinin üstesinden gelmek için ilk çizim yapmaya bu dönemde başlamıştır. İlk başta ömrü boyunca hayranlık duyduğu  Jean-François Millet'in eserlerini taklit ederek başlamıştı resme. Kısa zamanda kendi desenlerini ve suluboyalarını yapmaya başladı. 1880 yılında Brüksel Güzel Sanatlar Akademisi'ne kaydoldu ancak devam etmedi. Neredeyse kendi kendini yetiştiren ressam sosyal-romantik resimler üretmeye başladı. Paris'te bir sanat galerisinde çalışan kardeşi Theo onu Empresyonistlerle tanıştırdı, Theo yoksul omasına rağmen ağabeyi van Gogh için maddi olarak ta elinden geleni yaptı.  Van Gogh , tablolarını satıp kardeşinin cömertliğinin karşılığını verebileceğini umut ediyordu. Kardeşi Theo'ya yazdığı ve kesintisiz bir mektup gibi okunan bu mektuplarda, tüm düşünce ve umutlarını ortaya koydu. Bu mektuplar dünya edebiyatının en ilginç ve  en dokunaklı örnekleri arasında yer alırlar. Bu mektuplarda , sanatçının görev duygusunu, mücadelelerini zaferlerini, umutsuz yalnızlığını ve arkadaş özlemini hissediyor, ateşli bir enerjiyle çalıştığı aşırı yorucu ortamı farkediyoruz. 

Vincent van Gogh, Sarı Ev Tablosu
                        
      Paris'in gürültülü ve yorucu hayatından yorulan van Gogh , 1888 Şubatı'nda Fransa'nın güneyindeki küçük Arles kasabasına taşındı. Burada oturacağı "Sarı Ev" de hayalindeki sanatçı kolonisini kurmayı istiyordu.Değişik sanatçılarla otoportrelerini değiş tokuş etti ve özellikle Gauguin ile arkadaşlık kurmaya çalıştı. Van Gogh tablolarının hayran kaldığı Japon baskıları gibi, doğrudan ve güçlü bir etkiye sahip olmasını istiyordu. Yalnızca zengin sanat uzmanlarına hitap eden değil, tüm insanlığa mutluluk ve avuntu götüren, , içten bir sanata ulaşmaya çabalıyordu. İdeolojik olarak çıplak, katıksız bir varoluşçuydu. İskemle iskemledir, taht değil. Botlar yürümekten aşınmıştır. Ayçiçekleri bir takımyıldızı değildir. Postacı mektupları getirir. Zambaklar solacaktır. Çağdaşlarının saflık ya da delilik olarak gördüğü bu çıplaklıktan, karşısında gördüğü şeye bir anda aşık olma kabiliyeti doğmuştu. Daha sonra eline kalemi ya da fırçayı alarak bu aşkı gerçekleştirmeye ona ulaşmaya çalışırdı. Hepimizin iyi anlarımızda hayalini kurduğumuz ve çerçeve içine konduğunda derhal tanıdığımız gündelik şefkatin haşinliğini doğrulayan  aşık ressamdır van Gogh. Arles'daki küçük odasının resmi ve bu resim hakkında kardeşine yazdığı mektup onun amaçlarını çok güzel açıklar:

Vincent van Gogh, Arles'teki Odası

          Aklıma yeni bir düşünce geldi. işte onun taslağı... bu kez söz konusu olan sadece yatak odam, fakat burada renk her şeyi yapmak zorunda ve nesnelere daha yüze nitelik kazandıran sadeliği ile dinlenmeyi ya da genelde uyumayı çağrıştırmalı. Diğer bir deyişle, bu resme bakmak beyni, daha doğrusu hayal gücünü dinlendirmeli.

          Duvarlar solgun menekşe rengi. Döşeme kırmızı tuğladan. Yatağın ve iskemlelerin ağacının rengi, taze tereyağının sarı tonunda. Çarşaflar ve yastıkları çok açık limon yeşili. örtü kırmızı renkte. Pencere yeşil. Tuvalet masası portakal rengi, leğen mavi. Kapılar leylak rengi. 

           İşte hepsi bu - kepenkleri kapalı bu odada hiçbir şey yok. Mobilyaların geniş çizgileri de, yine mutlak bir dinlenme halini ifade etmeli. Duvarlarda portreler, bir ayna, bir havlu ve bazı giyecekler. 

           Tablonun çerçevesi -resimde hiç beyaz olmadığı için- beyaz olacak. Böylece bana zorunlu olarak verilen bu dinlenmenin hıncını çıkaracağım. 

             Bunun üstünde çalışmaya gün boyu devam edeceğim, ama gördüğün gibi kavram çok basit. Gölgeler ve düşen gölgeler yumuşatılmış, tıpkı Japon baskıları gibi...
          
           1888 yılında van Gogh'un sanat ve bilgi bakımından kendisinden üstün gördüğü Paul Gauguin Arles'e geldi. Ancak iki sanatçının ortak çalışması şiddetli bir kavga ile sonuçlandı. Sinirleri tamamen bozulan van Gogh bunun üzerine bir kulağını kesti ve bir fahişeye"hatıra kalsın diye hediye" etti. Sanatçı bu olayın ardından  aylarca kendine gelemeyerek, aşırı heyecanlı günlerle, ağır depresyonlar arasında savrulmaya başladı. Ama bunlar onu üretmekten alıkoymuyordu. Bu dönemde ünlü ayçiçekleri resimlerini, meyve ağaçlarını, tren köprülerini ve evlerle iç mekan resimlerini yapmıştır. 

Vincent van Gogh , Ayçiçekleri

              Van Gogh 1889 Mayısında kndi rızasıyla akıl hastanesine yatmıştır. Hastanedeki günlerine halusinasyonlar, kabuslar ve aklından çıkmayan ölüm düşüncesi damgasını vursa da, arada yoğun çalışma dönemleri de oldu. 1890 yılında akıl hastanesinden çıktı ve Paris yakınlarındaki bir kasabada yaşayan doktor ve sanatsever Dr. Gachet'nin yanına yerleşti. Hayatının burada geçirdiği son iki ayında yaklaşık 70 resim yapmıştır. Bu günlerde yaptığı manzara resimleri eski eserlerinden çok daha çarpıcı, dağınık, umutsuz ancak çok fazla özlemle yüklüdür. Vincent 27 temmuz 1890 da kendisini bir tüfekle vurmuş ve iki gün sonra kardeşi Theo'nun kollarında 37 yaşındayken son nefesini vermiştir. 

Kaynaklar;

Rönesanstan Günümüze Resim Sanatının Öyküsü; Anna-Carolla Krausse

Sanatın Öyküsü; E.H. Gombrich

Sanatla Direniş; John Berger

        

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Mısır Sanatı

Antik Yunan Sanatı (MÖ. VII. ve V. Yüzyıllar Arası)

Ayşe Celile Hikmet Uğuraldım (1880-1950) - İlk Türk Kadın Ressamlarımızdan...